24 Ekim 2010 Pazar

AŞK (ELİF ŞAFAK)

En son üniversitedeyken böylesine güzel, akıcı bir roman okumuştum. Tabi konu yine aynıydı AŞK, AŞK, AŞK. Başkaları gibi gerilim, aksiyon, komedi türlerinden keyif almıyorum, alamıyorum. Yaratılışımdan gelen bir özellik sanırım :) İlahi, mecazi, dünyevi aşk her yerde her zaman var aslında.
Gelelim kitabın konusuna, Yahudi asıllı Amerikalı 3 çocuk annesi Ella ile İskoç ateist iken müslümanlığa geçen Aziz Zahar'a arasında geçiyor olaylar. Kitap içinde kitap, Ella'nın birey olma yolundaki savaşı aslında.
Aşağıdakiler ne mi?? Tebrizli Şemsin tasavvuf felsefesiyle beslenmiş kırk kuralı.Kitabın içindeki kitapta 1200 lü yıllarda Mevlana ile Tebrizli Şems buluşmasını anlatıyor.
OKUYUN VE GÖRÜN :)

TOPRAK : Hayattaki derin, sakin, katı şeyler…
* Kim olursak olalım dünyanın hangi yerinde yaşarsak yaşayalım, ta derinlerde bir yerde hepimiz bir eksiklik duygusu taşımaktayız. Sanki temel bir şeyimizi kaybetmiş de geri alamamaktan korkuyoruz. Neyin eksik olduğunu bilenimiz ise hakikaten çok az.
* Tevekkül, kabulün ve uyumun getirdiği som bir huzur halidir.
* AŞK bir milad demektir. Şayet  “aşktan önce” ve  “aşktan sonra” aynı insan olarak kalmışsak, yeterince sevmemişiz demektir. Birini seviyorsa onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir.
* Aşkın olduğu yerde, er ya da geç ayrılık vardır.
* Taze pişmiş ekmek kadar bir erkeği evine bağlayan bir şey olamaz J
* İnsan, aklını aç ve muhtaç bir bebek farz edip kaşık kaşık bilgiyle doyurmalı. Ama nasıl ki bazı yiyecekler bebeğe ağır gelirse, bazı bilgiler de akla ağır gelir, onu da unutmamalı.
*Başkalarının ne düşündüğüne fazla kafa yoruyorsun. Ama bilsen ki başkalarından kabul ve hürmet görmeyi ne kadar çok arzu edersen, onların tenkit ve dedikodularına da o kadar takılırsın.
*Kimi için para pul, kimi için şan şöhret, kimine kıdem itibar, kimine ten şehvettir esas tuzak! İnsan neye fazlaca kıymet veriyorsa şu dünyada, evvela ondan kurtulması şarttır bu yollarda.
* Başlangıçlar ve sonlar. Bir anın doğması için bir önceki anın ölmesi gerekir. Yeni bir “ben” için, eski  ben’in kuruyup solması gerektiği gibi.
* Bir tek ipek mendil için bilir misin yüz ipek böceği can verir?
* Bizim sanal alemde karşılaşmamızın da bir tesadüf olmayabileceğini hiç düşündünmü?
* …Biz dile söze bakmayız. Gönle hale bakarız, …Edep bilenler başkadır, canı ruhu yanmış aşıklar başka. Aşk şeriatı bütün dinlerden ayrıdır. Aşıkların şeriatı da Allah’tır, mezhebi’de.
Mevlana Celaleddin Rumi /Mesnevi, cilt II, sayfa 133.

GÖNLÜ GENİŞ VE RUHU GEZGİN SUFİ MEŞREPLİLERİN KIRK KURALI
BİRİNCİ KURAL : Yaradanı hangi kelimelerle anımadığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sende korku ve utanç içindesin çoğnlukla. Yok eğer, Tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şevkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.
İKİNCİ KURAL : Hak Yolu’nda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzu üstündeki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil!
ÜÇÜNCÜ KURAL : Kuran dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahiri manadır. Sonraki batıni mana. Üçüncü batıninin batınisidir. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.
DÖRDÜNCÜ KURAL : Kainattaki her zerrede Allah’ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil, her an her yerdedir. Allah’ı görüp yaşayan olmadığı gibi, O’nu görüp ölende yoktur. Kim O’nu bulursa, sonsuza dek O’nda kalır.
BEŞİNCİ KURAL  : Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. “Ama sakın kendini” diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: “Bırak kendini, ko gitsin!”
Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!
ALTINCI KURAL : Şu dünyadaki çatışma, ön yargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükümünü yitirir. Aşık dilsiz olur.
YEDİNCİ KURAL : Şu hayatta tek başına inzvada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat’i keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.
SEKİZİNCİ KURAL : Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var.  Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.
DOKUZUNCU KURAL : Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.
ONUNCU KURAL : Ne yöne gidersen git, -Doğu, Batı, Kuzey ya da Güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi sonunda arzı dolaşır.
ONBİRİNCİ KURAL :  Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir “sen” zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.
ONİKİNCİ KURAL : Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.
ONÜÇÜNCÜ KURAL : Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı hoca şeyh şıh var. Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil!

SU : Hayattaki akışkan, kaygan ve değişken şeyler…
* İnanç aşk gibir. İspat istemez. Mantıksal bir açıklama beklemez. Ya vardır ya da yok.
ONDÖRDÜNCÜ KURAL : Hakkın karşına çıkardığı şeylere direnmek yerine teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın,. “düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir” diye endişelenme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?
ONBEŞİNCİ KURAL : Allah içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldür. Tek tek herbirimiz tamamlanmamış bi sanat eseriyiz. Yaşadığımız bir hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.
ONALTINCI KURAL : Kusursuzdur ya Allah, O’nu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçide biebilir. Demekki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan’dan ötür yaradılanı sevmeden ne layıkıyla bilebilir, ne layıkıyla sevebilirsin.
ONYEDİNCİ KURAL : Esas kirlilik, dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur. Onun dışındki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.
ONSEKİZİNCİ KURAL : Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içine gizlenmiştir. Şeytan dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara; dışında, başkalarında değil. Ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir. Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan, sonunda mükafat olarak Yaradan’ı tanır.
ONDOKUZUNCU KURAL : Başkalarından saygı, ilgi yada sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı,  sevin. Yakında gül yollayacak demektir.
YİRMİNCİ KURAL :  Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.
YİRMİBİRİNCİ KURAL : Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hak’ın mukaddes nizamına saygısızlık demektir.
YİRMİİKİNCİ KURAL : Hakiki Allah Aşığı bir meyhaneye girdimi orası ona namazgah olur. Ama bekri aynı namazgaha girdi mi orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.
RÜZGAR : Hayattaki terk, göç ve devr eden şeyler…
* Aşık olmayana aşk kuru bir kelimeden ibaret. Yarı palavra, yarı safsata. Aşık olmayan bunu anlayamaz, olansa anlatamaz. Öyleyse nasıl söze dökülebilir aşk, kelimelerin hükmünü yitirdiği yerde.
* Korkunç gibi görünen işlerin ardında bilmediğimiz bir açıklama, her şerrin ardında da bir hayır var.
YİRMİÜÇÜNCÜ KURAL : Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiyr alır ki ağlar, perişen alır onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Y aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz.
Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne tefritte. Sufi daima orta yerde…
YİRMİDÖRDÜNCÜ KURAL : Madem ki insan eşref-i mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, bun yakışır soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hape girse, hatta esir olsa bile, gene de başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.
YİRMİBEŞİNCİ KURAL : Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu a burda mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birleriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklat cehenneme düşüveririz.
YİRMİALTINCI KURAL : Kainat yek vücut tek varlıktır. Herşey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının, hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.
YİRMİYEDİNCİ KURAL : Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen oda sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin herşey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya  değişir.
YİRMİSEKİZİNCİ KURAL : Geçmiş, zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Gelecek  ise başlı başına  bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmşimizi değiştirebiliriz. Sufi daima şu an’ın hakikatını yaşar.
YİRMİDOKUZUNCU KURAL : Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten, “ne yapalım kaderimiz böyle” deyp boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir.  Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin, nede hayat karşısında çaresizsin.
OTUZUNCU KURAL : Hakiki Sufi öyle biridir ki başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hatta iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıpta kimse hakkında tek kelime kötü laf etmez.
Sufi kusur görmez, kusur örter.
ATEŞ : Hayattaki yakan, Yıkan, Yok Eden Şeyler…
* Aşk bir milad demektir. Şayet “aşktan önce” ve “aşktan sonra” aynı insan olarak kalmışsak, yeterince sevmemişiz demektir. Birini seviyorsan onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir!
* Aşkın olduğu yerde, er ya da geç ayrılık vardır.
* Aşık oldukları adamı sevgileri aracılığıyla değiştirebileceklerini zannetmek biz kadınlara özgü kadim bir gafletmiş meğer.
* Aziz’in aşkı da kendisi gibiydi: esaretten değil özgürlükten besleniyordu.
* Ayrımcılık yapıp insanı insana üstün tutmak biz kullara özgüdür; yoksa Allah’ değil.
OTUZBİRİNCİ KURAL : Hakk’a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık; kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp… hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badreler atlatırız. Ama kimimiz bundan hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise, ne yazık ki dahada sertleşerek çıkar.
OTUZİKİNCİ KURAL : Aranızdaki tüm perdeleri tek tek kaldır ki Tanrı’ya saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yahutyargılamak için kullanma. Bilhasa putlardan uzak dur, dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma! İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama!
OTUZÜÇÜNCÜ KURAL : Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.
BOŞLUK : Hayatta, varlıklarıyla değil yokluklarıyla bizi etkileyen şeyler…
OTUZDÖRDÜNCÜ KURAL : Hakk’a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır ; emin bir beldede yaşar.
OTUZBEŞİNCİ KURAL : Şu hayatta ancak tezatlerla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrıya inanmayan kişi ise içindeki inananla. İnsan-ı Kamil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler  kişi. Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.
OTUZALTINCI KURAL : Hileden, desiseden endişe etme. Eğer birileri sana tuzak kuruyor, zarar vermek istiyorsa, tanrı da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer.
O’nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz. Sen sadece buna inan!
OTUZYEDİNCİ KURAL : Tanrı kılıkırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır.  O kadar dakiktir li sayesinde herşey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölmek zamanı.
OTUZ SEKİZİNCİ KURAL : “Yaşadığımız hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazırmıyım? diye sormak için”  hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.
Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık. Her na her nefeste yenilenmeli. Yep yeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.
OTUZDOKUZUNCU KURAL : Noktalar sürekli değişsede bütün aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün hiçbir zaman bozulmaz, herşey yerli yerinde kalır, merkezinde… hemde bir gündenbir güne hiçbir şey aynı olmaz.
Ölen her Sufi için bir Sufi daha doğar.
KIRKINCI KURAL : AŞKSIZ GEÇEN HER ÖMÜR BEYHUDE YAŞANMIŞTIR. ACABA İLAHİ AŞK PEŞİNDE Mİ KOŞMALIYIM mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani mi diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. Aşk’ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder